29 Ekim 2014 Çarşamba

Şah Mat - Mario Mazzanti



‘’Ölümle yapılan bir satranç maçı..Her hamle bir cinayet ve her cinayet karmaşık bir  planın parçası’’

 Polisiye roman okumayı seven biriyseniz bilirsiniz, genelde cinayet romanları birbirine benzer ve başta cinayet işlenir, deliller araştırılır, konu üzerine kafa patlatılır ve katil bulunur. Hatta bu romanlarda yeni biri değilseniz kitabın başından katilin kim olacağını tahmin edersiniz ve yanılmazsınız. Ben de yanılmayacağımı sanıyordum, işte bu konuda yanıldım.

Şah Mat, Mario Mazzanti' nin ilk kitabı. Yazar tüm hayatı boyunca etkilendiği durumların gölgesini düşürmüş kitabına. Satranç, edebiyat, opera, sinema ve asıl mesleği cerrahlık... Hiç şüphesiz yazarın iç dünyasına hayran kaldığımı belirtmek istiyorum.

Kitap oldukça ustaca kurgulanmış, belki daha fazla ayrıntıya yer vererek okuyucuyu zorlayabilirdi fakat kesinlikle yavan değil; eksisi yok artısı var. Yazarın olayı anlatış şekli ise tam yerinde olmuş: bölümleri günlere göre ayırmış ve aynı bölümde bir çok karakterin gözünden anlatmış. Bölümlerin fazla uzun olmaması ve bir çok bölümü en heyecanlı yerinde bitirmiş olması kitaba sürükleyicilik katmış. Aynı zamanda oldukça akıcı ve bu konuda çevirmene de büyük bir pay düştüğünü söylemeden edemeyeceğim.

Bir Jean Christophe Grange hayranı olarak şunu söyleyebilirim ki, Grange' ın bir çok kitabıyla eş değer belki de daha iyi. Sanırım Şah Mat'ı yazmak , Mario Mazzanti' nin hayatında yaptığı en güzel şey.



27 Ekim 2014 Pazartesi

Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü - Julia Quinn


Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü... Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine okumaya karar verdiğim ve okuduğum ilk Julia Quenn kitabı. İlk sayfasını açtığınız andan itibaren sizi İngiltere' nin 1800'lü yıllarına götürüyor. Kabarık elbiseler, korseler, at ile göl kenarında yapılan gezintiler, maskeli balolar... Tarihi bir aşk hikayesi.

Baş karakterimiz Miranda, varlıklı bir ailede doğuyor, annesini on yaşında kaybediyor ve en yakın arkadaşı Olivia ve ailesiyle yaşamaya başlıyor. Toplumun güzellik standartlarına uymadığını düşünüyor ve Olivia' nın abisi Turner ona ilerde çok güzel olacağını ve bunun için üzülmemesi gerektiğini söylüyor ve günlük tutmasını tavsiye ediyor. Miranda ise günlüğüne ilk cümlesini yazıyor: "Bugün aşık oldum."

Evet, hikayenin nasıl biteceğini tahmin ettiğinizi umuyorum. Muhtemelen doğru bir tahmindir çünkü kitabın sonu beni şaşırtmadı. Eğer şaşırtsaydı en çok da şaşırtmasına şaşırırdım sanırım!  

Oldukça akıcı ve sade bir dil kullanılmış. Çerez kitap tabirini kullanabileceğimizi düşünüyorum. İtiraf etmeliyim ki kitabın kurgusu oldukça sıradan bir aşk hikayesi fakat karakterler olağanüstü. -ki genelleme yapacak olursak bu tarihi aşk hikayelerinin ortak özelliğidir-  Eğer tarihi aşk romanlarını okurken sıkılmıyorsanız, seveceğinizden eminim. 


11 Ekim 2014 Cumartesi

Sinestezya - Jeffrey Moore



   Noel'in altı yada yedi yaşındayken, "Gelecek, ulaşabilmek için sabırsızlandığım bir şey," dediğini hatırlıyorum (cümlenin içindeki kara mizahı fark edip gülmüştüm). Şimdi ben tam tersini hissediyorum: Gelecek, ulaşabilmek için hiç acele etmediğim bir şey. Gelecek, artık eskiden gelmesini beklediğim şey değil.

 Sinestezya, uzun zamandır eleştirilmeyi bekleyen ve okuduğum ilk Jeffrey Moore kitabı- ki sanırım- bu yazarın ilk ve tek kitabı. Etkileyici, ilginç ve şaşırtıcı. Kitabı okumadan önce sinestezi hastalığı hakkında hiç bir fikrim olmadığı ve ufkumu açtığı için Moore' a teşekkür etmem gerekirdi. 

   Kitabın adından da anlaşıldığı gibi, hikaye sinestezi hastalığı ve buna kapılmış dört karakterden oluşuyor. Bunun yanında Aizheimer hastalığına yakalanmış çaresiz bir kadın ve pembeye boyanmış duygular, çikolata tadında sayılar, mi notasının üzüntülü duygu durumu, A harfinin karşılayabileceği sayılar... Evet, sinestezi algılanan bir duyunun diğer duyu organlarında hissedilecekleri tetiklemesi anlamına geliyor. Tabi ki her sanatçıda biraz sinesteziklik vardır fakat kastettiğimiz nörolojik bir hastalık.

“…Baudelaire ise Çoklukta Birlik adlı şiirinde sinestezisinden şu şekilde bahseder: ‘Bir derini bir karanlık birlik içinde/ Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş/ Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi/ Renkler, sesler, kokular karışır birbirine.’ Kötülük Çiçekleri’ndeyse, asla unutulmayacak o sözleri söyler: ‘Bin yaşında bir adamdan daha fazla anıya sahibim.’..."

Karakterlerin betimlenişi, olayların birbirleriyle bağlantıları oldukça ustalıkla tasarlanmış. Kitabın genelinde sade cümleler kullanılsa da diyaloglarda kullanılan süslü cümleler romana hareket kazandırmış. Kitabı sürükleyicilik açısından değerlendirecek olursam,  pek de bir çırpıda bitiremesem de okurken üzerinde oturduğum koltuğu ve elimde duran kitabı bana unutturduğu kesin! Edebi bir kitap okumak olan amacınızı bir süreliğine rafa kaldırıp okumanız daha iyi olabilir.